HAKKIMIZDA
Gelecekten Mektup,
doğayı ve yaşamı katledebilecek çevre kirliliğine karşı bir mücadele, bir
bilinçlendirme hareketi olacaktır. Gelecekten Mektup Projesi’nin genel amacı;
öğrencilerimizin canlılara, çevreye, doğaya karşı daha duyarı olmalarını
sağlamak ve bu doğrultuda elde ettikleri kazanımları yaşantılarına entegre
edebilen bireyler olmalarını sağlamaktır.
Projemizin sonunda;
doğayı kirletmeyen, aksine koruyan duyarlı ve bilinçli, problem çözme
kabiliyetine sahip, atıkları değerlendirmeyi bilen, karbon ayak izini ve su
ayak izini kontrol altına almış, web 2.0 ve BT araçlarını etkin kullanabilen,
analiz ve sentez yapabilen işbirlikçi çalışabilen bireyler kazandırmayı
hedefliyoruz.
Kurgulanmış bu mektup, “Küresel İklim Değişikliği” konusunu içeren pek çok bilimsel araştırma verilerinden esinlenerek hazırlanmıştır.
Duşanbe, 26 Temmuz 2065
Sevgili geçmiştekiler;
Merhaba, benim adım Doğa. İki gün sonra 12 yaşına gireceğim. Hemen sizin aklınıza doğum günümün nasıl geçeceği gelmiş olabilir ve gelecekte bir çocuğun doğum gününün çok eğlenceli geçeceğini düşünerek hediyelerin büyüklüğünü hayal ediyor olabilirsiniz. Ama hayatımızda öncelik vermemiz gereken daha önemli konular olduğunu için günümüzde hiç de sizin hayal ettiğiniz gibi doğum günü kutlamaları olmuyor. Hem iki gün sonra insanların yaşadığı bölgelerden seçilmiş “Koruyucular”, her yıl düzenlenen “Siyah Etkinlikleri” gerçekleştirecekler. Aslında bu etkinlik çok eski zamanlardan beri düzenleniyormuş, adı da “Dünya Doğa Koruma Günü” imiş. O zamanlarda etkinlikler yeşil renk ile anılıyormuş. Peki tüm bunları nereden mi biliyorum? Babamdan… Geceleri uyumadan önce babamın bana geçmişteki o güzel yılları anlatmasını çok seviyorum. Annemle babam da ismimi, Doğa Koruma Günü’nde doğduğum için Doğa koymuşlar. Zaten günümüzde benim ismime benzer doğayı çağrıştıran çocuk isimleri de çok yaygın: su, kırlangıç, toprak, karaca, çiçek, okyanus… Annemin dediğine göre insanlar böylelikle kendileri için değerli olan şeyleri, çocuklarının isimlerinde yaşatıyorlarmış. Annem geçmişteki güzel günlerini hatırladığında hüzünlendiği için bana onları anlatmakta zorlanıyor. Ama bunları öğrenmem gerektiğini bildiği için bazen babama eşlik edip bana yaşanmış o güzel yıllarını anlatıyor.
O yıllarda insanlar diledikleri kadar su tüketebiliyorlarmış. Sadece yüzmek ve eğlenmek için bile su havuzlarını kullanıyorlarmış. Ancak bizim için hayat pek de eğlenceli değil. Var olan su kaynaklarının kirletilmesi ve su döngüsündeki dengenin bozulması sebebiyle bizler temiz su kaynaklarına erişmekte büyük sorunlar yaşamaktayız. Her ailenin kişi sayısına göre belirlenen su kullanım kotası var. Bu sınıra ulaşıldığında bir dahaki kota yenilenme süresine dek beklemek zorunda kalıyoruz. Suyu gereksiz yere kullanmanın hapis ve para cezaları var. Geçmişte insanlar uzun süre akan su altında duş alıyor, küvetlerini dolduruyorlarmış. Hatta otomobillerini, halılarını hortumdan akan suyla yıkarlarmış. Bizler vücut temizliğimiz için bile özel hazırlanan bezler kullanıyoruz. Dişlerimizi su gerektirmeyen kimyasal macunlar ile fırçalıyoruz. Elbiselerimizin bir ömrü oluyor, kirlendiklerinde kullanım dışı kalıyorlar. Babamın anlattığına göre eskiden annemin saçları uzunmuş, hem de çok güzel görünüyor ve kokuyormuş. Ama ben hiç uzun saçlı birini görmedim. Çünkü bizler saçlarımızı haftada bir kez tıraş etmek zorundayız. Babam rüyalarında zaman zaman annemin uzun saçlı halini görebiliyor olsa da susuzluğa bağlı böbrek rahatsızlığı onun uykularını bölüyor, rüyalarını kabusa dönüştürüyor.
Günümüzdeki insanların çoğu yetersiz beslenme ve yapay gıdaların tüketilmesi sebebiyle sağlık sorunları yaşıyor. Toprağın plastiklerle ve zehirli kimyasal atıklarla kirletilmesinden beri toprakta pek sağlıklı besinler yetiştiremiyoruz. Özellikle kuraklığın yaşandığı dönemlerde gerektiği kadar su bulunmadığı için ürünler sulanamıyor ve bizleri besleyecek gıdaya ulaşmak bu kıtlık zamanlarında çok güç oluyor. İklim değişikliği sebebiyle mevsimler arasındaki denge bozulduğu için sadece kuraklık olmuyor. Bazen öylesine çok yağmur yağıyor ki her yeri sel basıyor, taşkınlar oluyor. Toprak mahsullerine bu sefer de fazla yağış zarar vermiş oluyor. Dünyanın ısınmasıyla buzullar eriyor ve deniz seviyeleri yükseliyor. Bununla birlikte de yükselen deniz suları tarım arazilerini yutuyor. Geçmişte var olan birçok yiyecek günümüzde yetiştirilemiyor maalesef. Elbette bunların arasından tadını çok merak ettiğim yiyecekler var, mesela çikolata.
Önceki
gün evden çıkmak için gaz maskemi takıp koruyucu kıyafetimi giydim. Kapıdan
dışarı çıktığım gibi önüme bir kuş düştü. Aslında bu alışkın olduğum bir durumdu.
Çünkü havadaki kirleticiler kuşları hasta ediyor ve ekosistemin çok önemli bir
parçası olan bu canlılar, hastalığı atlatamadan ne yazık ki ölüyorlar.
İnsanların solunum sistemleri de hava kirliliğini kaldıramıyor. Pek çok insana
akciğer kanseri teşhisi konuyor ve gencecik insanlar bu hastalığa yenik
düşüyor. Günümüze kadar ulaşmış pek fazla ormanlık alan kalmadı ve iklim
değişikliği sebebiyle artan yangılar, geri kalanlarını yok etmeye devam ediyor.
Yani dünyamızın akciğerleri iflas ediyor. Geçmişte ciğerlerinizi tertemiz
havayla doldurabilmenizi sağlayan ağaçlar, içinde yürürken kuş sesleriyle
kaybolacağınız yemyeşil ormanlar varmış. Ozon tabakasında da günümüzdeki kadar
büyük delik yokmuş. Ama günümüzde yaşayan insanlar atmosfere giren zararlı
ışınlar sebebiyle cilt kanserine yakalanabiliyorlar. Üstelik virüslerin çok
hızlı mutasyon geçirmeleri de baş edemediğimiz salgın hastalıkların sayısını
her geçen gün artıyor.
Annem, çok küçük yaştayken gittikleri Adrasan tatilini anlatıyor: temiz plajlar, turkuaz rengi deniz, derinliklerinde yaşayan rengarenk balıklar ve diğer deniz canlıları… Aslında ailemin yaşadığı zamanlarda da kirlilik varmış. Tahmin edebileceğiniz gibi bu duruma bir anda gelinmemiş. Ancak kirliliğin o dönemde günümüzdeki kadar görünen seviyede olmaması, insanların çevreye karşı duyarsız tutumlarını sürdürmelerine neden olmuş. Örneğin o dönemde balıkların midelerinden mikroplastik (küçük plastik parçacıklar) çıkıyormuş. Buna rağmen o dönemde verilen zararların telafisi ve güzel bir dünya için geri dönme ihtimali varmış ama artık yok. Son dönemlerde denizlerdeki canlı türlerine barınma ve üreme imkânı sağlayan mercan resiflerinin tamamına yakını yok oldu. Dolasıyla birçok balık türü ve deniz canlısı geri dönmemek üzere kayboldu. Annemin çocukluğunda tatil yaptığı cennetten o köşeleri de artık göremeyeceğim. Dünyanın aşırı ısınması, kutuplardaki buzulların erimesine neden oldu. Eriyen buzullar deniz seviyelerini öyle yükseltti ki bugün Antalya, İstanbul, Bangkok, Stockholm, Amsterdam gibi birçok şehir sular altında kaldı. Dolayısıyla dünya üzerinde büyük göç hareketlilikleri yaşandı. Üstelik daha önce rastlanmamış bakteri ve virüsler, buzulların erimesiyle gün yüzüne çıktı. Daha da kötüsü bunların hızla mutasyona uğraması, hastalıklarla başa çıkmamızı zorlaştırıyor.
Gelecekten gelen bu mektubu
yazmaktaki amacım sizleri korkutmak değil. Unutmayın, yaşadığınız dönemde en
sıcak yıl 2016, ikinci en sıcak yıl 2020, üçüncü en sıcak yıl 2019 idi. İşte o
dönemde atacağınız bazı adımlar, anlattığım bu karanlık günlerin yaşanmasını önleyebilir.
Bu sebeple, benim yaşadığım felaketleri görmek istemiyorsanız geleceğin
büyükleri olarak sizleri çevreye karşı daha duyarlı ve sorumlu olmaya davet
ediyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder